ALTINORDU
DEVLETİ’NİN ÖNCESİ VE SONRASI
Çok
parçalı prensliklerden (knez) oluşan Rusların, birliklerini sağlamaları
(Tarihin
Aydınlattığı Gelecek (2002) Kitabından)
Türklerin Osmanlı Devletini
kurarak, Avrupa’ya doğru hızla ilerlediklerini kitabın önceki bölümlerinde
gördük. Çok parçalı olan Avrupa devletleri zaman zaman birleşerek Türklere
saldırdılar. Ancak, her defasında yenilerek ve toprak kaybederek geri
dönüyorlardı. Bu sırada Karadeniz’in kuzeyinde ise Altınordu Devleti vardı. Bu
devletin gücü tek tek, her bir Avrupa devletinden fazlaydı.
Altınordu Devletinin
kuzeyinde ve kuzeybatısında ise Ruslar vardı. Bu millet Slav kökenli ve
Ortadokstur. Ruslar, kısmen Kiev ama genelde Moskova ve kuzeyinde prenslikler
halinde yaşıyorlardı. Prenslikler birbirleriyle ve çevresindekilerle sürekli
olarak savaşıyorlar, genişlemeye çalışıyorlardı. Hatta çevrelerindeki bazı
milletlerle birleşerek Bizans’a bile saldırdıkları oldu.
Fakat Karadeniz’in kuzeyinde
4. yüzyıldan itibaren hep Türkler vardı. Sırasıyla ve birbirine karışmış olarak
Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, İdil Bulgarları, Kıpçaklar, Altınordu
Devleti bu bölgede olduğundan, Ruslar güneye doğru genişleyemiyorlardı.
Bahsedilen bu devletlerin tamamı Türk kökenlidir. Son kurulan Altınordu
Devleti, İdil Bulgarlarını ve Kıpçakları yenen Moğol hanı Batu tarafından
kuruldu. Ancak yendikleri halk Türk ve Müslüman olduğu için, buradaki yönetici
Moğollar kısa bir süre sonra kendiliğinden Türkleşti ve Müslüman oldu.
Bu bölgede uzun süre
egemenlik kuran Bulgar Türkleri göçerlik azalıp, yerleşik düzene geçtikçe,
tarım ve sanatta ilerlediler. Bu onları zengin, uygar ve barışsever yaptı. Türk
asıllı Bulgarların zenginliklerini gören Ruslar, 912 yılından itibaren hep
onlara saldırdılar. 921 yılında Bulgar Hanı Almış, Abbasi halifesinden,
İslâmiyet’e kabulünün yanında, Ruslara karşı teknik yardım da istedi. Abbasi
Halifesinden gelen desteğe rağmen Ruslar, doğularındaki Bulgar Türklerinin
zenginliğine ulaşmak için Doğuya doğru sistemli bir şekilde yürüyüş
başlattılar. Rus tarihçilerine göre Bulgarlar, Rusları engelleyecek savaşçı
yapıda değildiler.
Bulgarların yerlerine
kurulan Altınordu (Altın Orda, yani Altın Devleti) Moğol Hanların hırslı
insanlar olmalarından dolayı savaşçı bir yapıya büründü. Kısa süre sonra Rus
prensler, Altınordu’ya haraç verir hale geldiler. Ancak Ruslar, Cengiz Hanın
soyundan gelenlerin birbirlerine düşerek taht kavgalarına girmelerinden
yararlandılar. J.P.Roux’nun aktardığına göre (s.183) olaylar şöyle gelişti.
Ruslar 1371 yılında haraç vermeyi kestiler. Rusları zorlamak için, Altınordu
hükümdarı Mamay bir sefer düzenledi. Mamay, 1380 yılında Grandük Dimitri
Donskoy’a Kulikovo’da yenildi (Moskova’nın güneyinde). Artık Altınordu
Devleti’nin sonu gelmiş gibiydi. Tam bu sırada Emir Timur’un koruması altındaki
Toktamış Han ortaya çıktı. Timur’dan aldığı destekle Uralları aşarak önce
Mamay'a saldırdı ve yendi. Devletin başına geçer geçmez yine Timur’un da
desteğiyle, Rusların üzerine gitti. 26 Ağustos 1382 günü Moskova’ya girdi.
Toktamış bu başarılarla
yetinmedi. Daha önce Altınordu’nun hiçbir zaman egemen olmadığı toprakları
almak için etrafa saldırmaya başladı. Aslında hemen her şeyini Timur’a
borçluydu. Ancak Toktamış, başarılarının sadece kendi üstün yeteneklerinin
sonucu olduğuna inanıyordu. Hazar Denizi civarındaki Timur’un egemenlik alanına
da saldırılarını sürdürdü. Timur ise, kendisi gibi sert bir kimseden
beklenilmeyecek bir sevecenlikle, onu “oğlu saymayı” sürdürdü.
Ama Toktamış, Timur’un evi olan
Maveraünnehir’e tekrar saldırınca dayanamadı. Çünkü bu saldırı, neredeyse
Timur’un sonu olmak üzereydi. Timur, savaş hilesi olarak yaptığı blöfün tutması
sonucunda kendini şans eseri kurtarabildi ve Toktamış’ı püskürttü. Artık, ona
haddini bildirmek gerektiğine inandı. Timur 1390-1395 yılları arasında ısrarla
kaçan Toktamış’ı izledi ve savaştı. Geçtiği her yeri başkent Saray’ı, Hacı
Tarhan’ı (Astrahan), Kafkasları hep talan etti. (Astrahan, Hazar Denizinin
kuzey-batısında bir kıyı şehridir. Saray ise kuzeyinde Volga nehri
üzerindedir.) Bütün Altınordu ülkesi harap oldu.
Timur -yolda iken öldüğü-
Çin seferi sırasında (1405), Toktamış’ın özür dilemesini kabul etti ve Çin
dönüşünde onu tekrar tahtına geçireceğine söz verdi. Ama ömrü yetmedi. ( Burada
bir konudaki düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Dıştan sert tavırlı, ama içten
yufka yürekli Timur, belki de Anadolu’ya hiç gelmek istemedi. Fakat Osmanlı’da
annesi Türk olan (Yavuz Sultan Selim gibi) ender padişahlardan Yıldırım Bayezid
iktidardaydı. Bayezid heyecanlı davranarak kendisinden yaşça ve toprakça çok
büyük olan Timur’a sert çıktı. Ayrıca Refik Özdek’in aktardığına göre (cilt
III, s.351), Sırp prensi Olivera ile
içkiye, zevk ve sefaya dalmaya başladı. Bu duruma Emir Sultan ile Ahilik
teşkilatı bile karşı çıktı. Hâlbuki Timur’un unvanı “din yayıcı” idi. Timur’un,
muhtemelen Toktamış üzerine sefer yaptığı dönemde Bayezid’e bir teklif
götürdüğü söylenir. Bayezid’den kendisini Büyük Han olarak görmesini ister.
Buna karşılık Avrupa’ya karşı kendisi kuzeyden, Bayezid ise güneyden ortak
hareket etmeyi teklif eder. Bayezid bu durumu gururuna yediremez ve ret eder.
Sebepler ne olursa olsun, kader, iki yiğit insanı muhtemelen istemeden karşı
karşıya getirdi.)
Timur’un Toktamış’ı ezdiği
bu yıllar, şans eseri, Moskova Prensliği’nin diğer Rus knezleri üzerinde etkili
olmaya başladığı yıllardı. Böylece Moskova Prensliği güçlenmeye başlamıştı.
Bozkırda yeni bir Türk evladının başa geçip devleti toparlayacak zamanı olmadı
(Aslında Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’na göre (s.83); Bozkır Türk Devletlerinde,
bir Türk ailesi yıkılınca, başka bir Türk ailesi için sorun sadece yönetim
birliği, askeri gücü ve töresi ile devlet düzenini yürürlüğe koymaktan
ibaretti. Çünkü her biri başka devletmiş gibi görünen Bozkır Türk Devletleri arasında,
kamu hukuku anlayışı, töre uygulaması, askeri özellik yönlerinden büyük farklar
yoktu. Bozkır devletleri, çok çekirdekli sosyo-politik kümelerin işbirliği
şeklindedir. Bu işbirliğindeki siyasi esneklik, bozulan devlet düzenini yeniden
kurma ve sürdürme bakımından önemli faydalar sağlar. Hâlbuki tek çekirdekli ve
köylü kültürünün oluşturduğu yerleşik devletler, tek sosyo-kültürel çekirdek
üzerine kurulmuştur. Yıkılınca çok ağır şartlar altında toparlanabilir, belki
de tamamen ortadan kalkarlar. Bozkır devletlerinin kişilerin ölümüyle bittiği
düşüncesi, bu nedenle, yanlıştır.)
Atınordu Devleti’nde sorun,
güçlü yeni bir ailenin ortaya çıkamamasıydı. (Tıpkı Osmanlı Devleti
zayıfladığında yeni bir sülâlenin ortaya çıkamaması gibi.)
Altınordu’nun zayıfladığı bu
dönemde, Cengiz Han sülalesinden Hacı Giray 1430 yılında ayrı bir Kırım Hanlığı
kurdu. Altınordu Hanlarından Celaleddin’in oğlu Uluğ Muhammed başarılı
çalışmalarına rağmen çıkan iç karışıklıklar sırasında Altınordu Devletindeki
iktidarını kaybetti (1436). Bunun üzerine gitti, Kazan’a yerleşti. Ayrı bir
Kazan Hanlığı kurdu (1437). Rusların üzerine yürüdü ve vergiye bağladı (1445).
Hem vergileri hem de Rusları kontrol etmek için, Moskova prensliğinin sınırları
içerisinde ayrı bir devletçik kurdurdu. Başına oğlu Kasım’ı getirdi. Ama
kendisi hemen ölünce burası da artık ayrı bir hanlık, Kasım Hanlığı oldu. Sami
Nogay’ın aktardığına göre (s.23), bu dönemde Edige oğlu Nurettin, 1426 yılında,
ayrı bir hanlık olarak, Nogay Hanlığını kurdu.
Böylece Altınordu Devleti;
Nogay, Kasım, Kırım, Kazan Hanlıkları ve kendisiyle birlikte beşe bölünmüş
oldu.
Kırım Hanı I. Mengli Giray,
Osmanlılarla iyi ilişkiler kurdu. Hattâ sonradan Yavuz Sultan Selim’in
kayınpederi oldu. Osmanlı topçu desteğini alan Giray, Altınordu’nun başkenti
Saray’a saldırdı. Altınordu hanı Ahmet Han, Osmanlılarla dost olmak
istediğinden savaşmayarak geri çekildi. Daha sonra güçlenen Ahmet Han
(1460-1481), Lehlerle anlaşarak Moskova’ya saldırdı. Ancak Kırım Hanı,
Moskova’nın tarafını tutarak Lehlere saldırınca, Lehlerden yardım gelmedi. Han
geri çekilmek zorunda kaldı (1480). Bu olay Rus beyliğinin bağımsızlığının
başlangıcı sayılmaktadır. (Kırım Hanının bu davranışı Osmanlıların II. Viyana
kuşatması ile sebep-sonuç ilişkileri açısından benzeşmektedir.) Ahmet Han
ölünce (1481) Ruslar, Altınordu hâkimiyetinden tamamen çıktılar. (J.P.Roux
(s.201), bu savaş öncesinde III. İvan’ın, Kırım Hanı ve Akkoyunlu Uzun Hasan
ile de anlaştığını yazar. Ama sebebini açıklamaz. Hâlbuki Uzun Hasan, 1473’te
Otlukbeli Savaşında Fatih Sultan Mehmet’e yenildikten sonra Tebriz’e kendi
kabuğuna çekildi. 1478 yılında da vefat etti. Akkoyunlu Devleti ise 1502’de son
buldu. Yani Karadeniz’in kuzeyiyle ilgilenecek durumu yoktu.)
Bu sıralarda Moskova Prensi
III. İvan (Büyük Vasiliyeviç, 1462-1505) iktidardaydı. İvan başa geçince önce,
kuzey ve kuzey-doğu Rusya’daki çeşitli prenslikleri Moskova’nın egemenliği
altına aldı. Böylece III. İvan, Rusları tek bir devlet halinde birleştirdi.
“Bütün Rusya’nın Çarı” unvanını aldı. (Adile Ayda ise (s.8), Çar unvanını alan
ilk Moskova prensinin IV.İvan olduğunu yazar.)
Soyluların ellerindeki toprakları alıp askerlerine dağıttı ve kendi
durumunu sağlama aldı. Rusya’yı Batının sanat ve kültür akımlarına açtı.
Altınordu Devleti’nin parçalanmasını ve hanlar arasındaki kavgaları
değerlendirdi. Altınordu hanı Ahmet’e karşı Kırım Hanı I. Mengli Giray ile
işbirliği yaptı. Bu çabaları sonuç verdi ve III. İvan, Altınordu Devleti’ni
ortadan kaldırdı (1502). Yerine Astrahan ve Sibir Hanlıkları kuruldu. (Yine
J.P.Roux’ya göre (s.201) 1502’de Saray’a girerek Altınordu devletini yıkan, Rusların
teşvik ettiği Kırım Hanı ve Yavuz Sultan Selim’in kayınpederi olan I. Mengli
Giray’dır.)
Böylece büyük Altınordu
Devletinin yerine kurulan hanlık sayısı altıya çıktı.
Altınordu Devleti siyaset,
iktisat ve kültür bakımından Doğu Avrupa’nın en büyük devletiydi. J.P.Roux’nun
İbni Batuta’dan (1304-1377) aktardığına göre (s.167), o zaman Saray şehri yüz
bin nüfuslu bir kültür ve döneminin sanayi şehriydi. Devletin haşmeti Rusları
da etkiledi. Rus devlet teşkilatında, para ve vergi sistemlerinde, hattâ ordu
kuruluşlarında bile, Altınordu Devleti’nin etkileri çok açık görülür.
Tarihçilerdeki ortak görüş, Rus Devleti’nin bir bakıma, Altınordu’nun maddi ve
manevi birçok medeni anlayışının varisi olduğudur.
Altınordu Devleti’nin
yıkılışı Ruslar için milat oldu. Artık Ruslar için batıda Avusturya-Macaristan
ve Osmanlılara, güneydoğuda ise, Safeviler ve Timurlulara (daha sonra Özbekler)
kadar kendilerine ciddiyetle karşı koyacak güçte ve büyüklükte devlet
kalmamıştı. Böylece Rusların önü açılmıştı.
Bu konunun devamını
“Rusların Avrupa’dan barutu almaları” bölümünde bulabilirsiniz.
All Encore Boston Harbor friends receive free valet and self-parking every day on property at the casino and resort. Enjoy unimaginable charges on final word|the last word} experience at Encore Boston Harbor. Disabled World is an independent incapacity group established in 2004 to provide incapacity news and knowledge to individuals with disabilities, seniors, their family and/or 메리트카지노 carers.
YanıtlaSil