GELECEK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE GİRİŞ
GELECEK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE GİRİŞ
Not: (Bu yazı 02.07.2005 tarihinde ihkupcu.com sitesinde yayınlanmıştı)
ÖNCE
KENDİMİZİ SORGULAMA
Bir insanın gelişmesi ile
bir ülkenin gelişmesi sistem olarak birbirine benzer. Aynı şekilde bir
ülkeninki ile dünyanın gelişmesi arasında da benzerlik vardır. Hepsi de
gelişmelerini herhangi bir canlı varlık gibi, bütün yönleriyle dengeli bir
şekilde gerçekleştirmelidirler. Yoksa bazı yönleri gelişip, diğer bazı
tarafları geri kaldığında, nasıl canlılar garip ve sağlıksız olurlarsa,
ülkelerin de dünyanın da durumları aynı olur. O halde dünya işlerini yaparken,
Allah’ın insanlar için kurduğu doğal düzeni bozmamak gerekir. Yoksa insanlık ve
dünya için sonuç felâket olabilir.
Güzel işler yapabilmenin
temeli, yaşadığımız anı iyi değerlendirmekle atılır. Bu konuda Fahri Küpçü “Bir
Çobanın Düşleri” adlı kitabında şöyle der (s.32): “Eğer, yaşadığımız günün
görevlerini hakkıyla yapabilirsek, dünkü hatalı davranışların yükünden de,
yarının tasalarından da kendimizi kurtarmış oluruz.” O halde, gücümüzü sonuna
kadar ve en verimli şekilde kullanmazsak, kendimizi ve görevimizi inkâr etmiş
oluruz. Yaşadığı anı değerlendiremeyen insanların iç dünyalarında mutlu ve
huzurlu olmaları ihtimali zayıftır.
Sorumluluklarımızı
yüklenmekten kaçınmamalıyız. Aşırıya kaçmadan sorumluluk yüklenmek aslında
insanların kendilerini, vicdanlarında daha müsterih hissetmelerine vesile olur.
Eğer yüzyılımızda zor işlere katlanamazsak, kolay işler insanları da,
devletleri de, dünyayı da felâketlere doğru sürükler.
Çağımız dünyasında değişen
ekonomik ilişkilerdeki gelişmeler, bazı kavramları da değiştirmiştir. Çağa
uygun yeniden yapılanmanın başarılı olması için, toplumlar, değişen bu
kavramları çok iyi algılamalıdır.
Diğer taraftan sosyolojide
kullanılan kavramlar Batıdan alınmıştır. Halbuki Medeniyet, milliyetçilik,
imparatorluk gibi kavramların Türkler açısından anlamı, Batıdan çok farklıdır.
Çağımızda Vatan, sadece
devletin sınırlarının içerisi olarak algılanırsa yetersiz kalınır. Vatan,
vatandaşların ekonomik ve hukuk hürriyetlerinin sağlanabildiği ortamlardır.
(Bir cihan devleti için ise, soydaşların haklarının da korunduğu alanlardır.)
Bir ülkede doğan ve büyüyen
insanların ruhlarının derinliklerinde, o ülke için vatanseverlik vardır. Bu
durum Türkler için daha çok geçerlidir. Her insanın bu duygularını dışa
yansıtması, aynı ortamlarda olmaz. Çok farklı şartlarda ve farklı uygulamalar şeklinde
ortaya çıkar. Ülkelerin gelişmesi ve medeniyet seviyesinin yükselmesi
vatanseverlik anlayışının günlük hayata yansıtılabildiği oranda kolaylaşır.
Vatansever insanlar her
şeyden önce kendilerine güvenmelidir. Kendi tarihlerini iyi öğrenmelidir. Bir Türk,
Batı’nın gelişmesinde 1492 Amerika kıtası ve diğerlerinin keşiflerinin mucizevi
önemini görmelidir. Böylece kendisini küçük görmekten vazgeçmelidir. Ayrıca
tarihteki ecdadının tamamının çok mükemmel olduklarını ama, yeni neslin
bozulduğunu düşünerek yeise kapılmamalıdır. Toplumların içerisinde farklı
yapılar, düzgün veya hatalı insanlar tarih içerisinde her zaman var olmuştur.
Dolayısıyla sorumluluğun başkalarında değil, kendisinde olduğunu düşünmelidir.
Çünkü bir insanın, hayalindeki bütün güzel düşüncelere ulaşabilmesinde, dış
etkenler kadar, kendi hayalleriyle davranışlarının bağdaşmasının etkisi
önemlidir.
Vatansever insanlar, ÜRETKEN
olmaya çalışmalıdır. Mal, hizmet ve bilgiden en az birini üretmek lâzımdır.
Zaten Türklerde görülen bağımsızlık, gözü peklik ve iyilik etme özelliği
üretken olmayı gerektirir.
Namus kavramı, sadece cinsel
anlamda kalmamalıdır. İnsanın kendisine emanet edilen millet ve devlet malları,
vatandaşların namuslarıdır. Vatansever insanlar, NAMUSLU ve İTİBAR sahibi
olmaya gayret sarf etmelidir. Zaten Türklerin sahip oldukları maddi ve manevi
sağlamlık özelliği insanların vicdanlarını böyle davranmaya zorlar.
Türklerdeki “üste kesin
itaat ve disiplin” anlayışı en küçük birim olan aileden başlayarak, en büyük
organizasyon olan devlete kadar istismar edilebilmektedir. Üstlerin az bilgili
ve kendilerine yeterince güvenmeyen insanlar olmaları halinde istismarlar
artar. Vatansever insanlar bilgili ve
şahsiyetli olmaya çalışmalıdır. Çağımızda bu gayret de yetmeyebilir. Bilgi
günümüzde sürekli eskimektedir. Vatansever insanlar, SÜREKLİ ÖĞRENME mücadelesi
vermelidir. Bu mücadeleyi vermeyen insan, çocuklarını bile etkileyemez. Zaten
Türklerde var olan yakınındakilere hizmet arzusu da bunu gerektirir.
Vatansever insan milletini
daha çok sevendir. Milleti sevmek, ailesini sevmekle başlar. Sonra sevgi
halkası genişleyerek insanlığa doğru uzanır. Sevgi paylaşmaktır. Paylaşma ise,
hem acılar hem de varlıklar için olmalıdır. Adaletsiz bir paylaşım; ailenin,
ülkenin ve dünyanın temeline konulan dinamit gibidir. Vatansever insanlar
ADALETLİ olmakla yükümlüdür. Zaten Türklerin özelliklerinden olan “ırkçılık
yokluğu” ve “sözünün eri olmak” anlayışı ile adaletli davranış, birbirlerini
tamamlayan bir bütünün parçalarıdır.
Türklerde devlet, “ebed müddet”tir.
Ancak insanlardaki bu saygılı anlayışın arkasına sığınarak millete karşı bazen
hatalı davranıldığından, devlet ile milletin arası açılmıştır. Halbuki devlet,
millet için vardır. Dolayısıyla, devleti yönetenler DEVLET değildir. Devleti
yönetenler, millettir. Makama saygı ile şahsa saygı, makam dışında gerektiğinde
birbirinden ayrılmalıdır.
Türklerin tarihte görülen
özelliklerinden birisi de doğdukları yere bağlılıklarıdır. Çağımızda, ulaşım ve
kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle, bu anlayış da değişmeye başlamıştır.
Dolayısıyla “doğmak” kelimesine manevi bir anlam yüklenilmelidir. İnsan
dünyanın neresinde doğarsa doğsun, geçimini nerede sağlarsa sağlasın, kendisini
bu manevi dünyaya bağlı hissedebilmelidir. Bu manevi dünya her insanın kendi milletidir.
Türkler için de, TÜRKLÜK DÜNYASI’DIR. Türklük dünyasına ait olmak için soy
olarak Türk olunması gereklidir, ama yeter şart değildir. Bir veya her iki
atası da Türk olmayan insanlardan da kendisini Türk hissedenler olabilir. Asıl
olan insanın kendisinin hissettikleridir.
Türklerin özelliklerinden
birisi de, imparatorluk kurmaya meyilli olmalarıdır. Ancak çağımızda
imparatorluklar artık, ülke sınırları genişletilerek kurulmuyor. Ekonomik ve
kültürel üstünlükle kuruluyor. Bu nedenle artık hedef, sınırları genişletmek
olmamalıdır. Hedef; insanlara hoş görü ile yaklaşan, adaletli davranan,
ekonomik olarak güçlü, kendi kültürünü sürdüren kuvvetli bir CİHAN DEVLETİ
olmaktır.
Türklerin bilinen
özelliklerinden birisi de yabancı kültürlere karşı gösterdikleri dirençtir.
Yabancı kültürlerden etkilenmeler kendini dil ve sanat üzerinde gösterir.
Halbuki Türkçe, Türk insanının özellikleriyle özdeşleşmiştir. O halde
vatanseverler Türkçe’nin derinliklerine inmelidir. Vatansever insanlar, halkın
ve aydınların kullanacağı ORTAK TÜRKÇE oluşturmalıdır.
DİN, Allah’ın insanların
zayıf omuzlarına yüklediği ağır bir yük değildir. Aksine insanları huzura ve
mutluluğa ulaştırmak için Allah’ın öğütlediği bir yoldur. Dini bilgiler,
insanların huzura ve mutluluğa ulaşmalarını engelleyecek zorlaştırmalar ve
tabular şeklinde olmamalıdır. Aksi halde dini anlayışların, çağımız insanının
kalplerinde yer bulması zor olur. Vatanseverler, dinin gerçek öğretilerini
öğrenmeye ve mümkün olduğunca uygulamaya çalışmakla yükümlüdürler. Zaten
Türklerin özelliklerinin tamamına bakıldığında İslâm’ın gerçek öğretileriyle
bağdaştığı görülecektir.
Bir milletin ayakta
kalabilmesi ve gelişebilmesi için, kendi yapısına uygun ve çağa uyum sağlayan
kurumlarının olması şarttır. Kurumlaşamayan milletlerin, zamana ve şartlara
uyum sağlamaları çok zordur. Kurumlar; verilerin toplanmasında, düşüncelerin
tartışılmasında, bunların topluma aktarılmasında ve toplumun denetiminde
sürekliliği sağlarlar. Türkiye’deki mevcut kurumlar, aynen Batıdan alınmış ve
çoğunda bünyeye uygun düzenleme yapılmamıştır. Vatansever insanlar KURUMLAŞMAyı
kendi yapılarına uygun bir şekilde yeniden düzenlemelidir. Zaten Türkler kendi
yapılarına uygun kurumları oluşturabildikleri için tarihin önemli bir bölümünde
üstün medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.
Gelişmişliğin bir bütün
halinde olması için çözüm tekliflerimi
on ayrı guruba ayırarak yapacağım. Ancak, sosyal olayların birbirleriyle
iç içe ve karmaşık olma özellikleri, konuları guruplara ayrıştırmayı zorlaştırmaktadır.
Bazı öneriler birkaç gurubu birden ilgilendirebilmektedir. Bu nedenle konuları
başlıklar altında toplamakta bazı karışıklıklar ortaya çıkabilir. Nitekim
kitabın ikinci baskısı ile üçüncüsü arasında, guruplandırmalar açısından bazı
farklılıklar vardır. Ama çözüm önerilerinin okuyucular tarafından daha kolay
irdelenebilmesinin, bu yöntemle mümkün olacağı düşüncesindeyim.
Çözüm tekliflerimi uzmanlık
isteyen ayrıntılara girmeden ama nispeten ayrıntılı başlıklar halinde
sunacağım. Çünkü bu kitapla düşünülen amaç, çözüm yollarının toplum tarafından
tartışılmasını kolaylaştıracak zemin hazırlamaktır. Yoksa tek çözüm yolunun ve
mutlak doğruların bunlar olduğunu savunmak hiç değildir.
Her türlü kurumda olduğu
gibi, devletlerin gelişmelerinin sırrı da ayrıntılarda gizlidir. Ayrıntılardaki
sorunları bir bütün halinde çözmeden, güzelliklere ulaşmak çok zordur.
Türkler, medeniyetlerini
geliştirmek ve Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkmak istiyorlarsa, aynı canlılar gibi, her yönde uğraş vererek kendilerini
yenilemek zorundadırlar.
Çözüm önerileri olarak,
eğitimden başlayarak on ayrı gurupta ve hemen her konuya değinen özlü
yazılarımı, "TARİHİN AYDINLATTIĞI GELECEK" isimli kitabımın 3.
baskısında bulabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder