DÜNYADAKİ EKONOMİK BUHRANIN SEBEPLERİ
DÜNYADAKİ
EKONOMİK BUHRANIN SEBEPLERİ
(Not: Bu yazı 02.08.2009 tarihinde ihkupcu.com sitesinde yayınlanmıştı)
Okuyucularımız takdir
edeceklerdir ki, bu kapsamda ki bir krizi ancak ‘’buhran’’ olarak
değerlendirmek gerekir. Bu nedenle ben de artık ‘’ekonomik buhran’’ olarak
bahsedeceğim.
Öncelikle konuyu, Dünyadaki ve
ülkemizdeki ekonomik buhran olarak iki ayrı bölümde incelemek gerekir. Elbette
Türkiye, Dünya Ticaretine eklemlendiği için bu iki konunun birbirini etkilediği
doğrudur. Ama meseleyi irdeledikçe görülecek ki, Türkiye’deki ekonomik buhranın
Dünyadan bağımsız kendi iç sebepleri de vardır.
Dünyadaki ilk ekonomik
buhran aslında 1873 yılında başlayarak Avrupa‘da ortaya çıktı. Ama o dönemde
Amerika henüz iç savaşından yeni çıkmış ve Avrupa ekonomisiyle ilgisi
olmadığından onları etkilemedi. Avrupa’da ise, Karl Marks’ın ve fikirlerinin
tanınmasına ortam hazırladı. 1873 şoku olmasaydı, 1848 de Manifestosunu yazmış
Marx’ın fikirleri gündeme gelmeyecekti.
İlk genel buhran 1929’da
oldu. Bu ortamda ekonomist Keynes çıktı. İstihdamı artırmak gerektiğini, bunun
için devletin borçlanarak da olsa altyapı yatırımları yapması gerektiğini
savundu. Doğacak bütçe açıkları ve enflasyondan korkulmamasını söyledi.
İngiliz iktisatçının
tavsiyelerini Avrupalılar uygulamaya çalıştılar. Çünkü savaş öncesinde
yapılması gereken yatırımlarla örtüşüyordu. ABD ekonomisinin verilerine
bakıldığında ise durumun Keynes’in teorisinden dolayı değil, II. Dünya savaşı sırasında
düzeldiğini görüyoruz.
Savaş olmasaydı bu bunalımı
atlatamayacağını anlayan ABD, 1945’ten itibaren küreselleşme teorisini geliştirdi.
Hâlbuki 1865 iç savaşlarının bitiminden sonra yeniden doğuşlarını sağlamak için
aksine, gümrük duvarlarını yükseltmişlerdi. Ama artık iç pazarları doygunluğa
ulaşmıştı. Aksine dünyaya mal satmazlarsa geriye düşüş başlardı.
1960’lı yıllarda Dünya
Ticaret Hacmi %4,8 büyüdü. Bunda Soğuk Savaş ortamının etkisi oldu. Vietnam
savaşından sonra Keynes‘in fikirleri terk edildi. ABD, 1971‘de dalgalı kura
geçti. Dolar düşmeye başladı. Petrol üreten ülkeler zararlarını kurtarabilmek
için OPEC çatısı altında birleştiler. Petrolün varili 3 dolardan 32–36 dolara
kadar çıktı. 70’li yıllarda ticaret hacmi dolar bazında %3,8 arttı. Ama
dolardaki hızlı düşüşten dolayı (1 dolar 4 marktan, 1,67 ye indi.) ticaret
hacminde aslında daralma oldu. ABD’de enflasyon %13’e çıktı.
Bu durumdan çıkış için 1978
den sonra yepyeni bir fikre sarılındı. Ekonomi arz temelli olsun denildi. Bunun
anlamı; devlet küçülsün, her şey serbest piyasa düzenine bırakılsın idi.
Bilhassa ABD ve İngiltere‘de etkili bir şekilde uygulanan bu yeni anlayış,
Türkiye dâhil dünyanın çok geniş coğrafyasında karşılık buldu.
Ama 1980‘lerin ilk sekiz
yılında Dünya Ticaret Hacmi ancak % 2,8 artabildi. Hem de 8 yıl süren İran –
Irak Savaşındaki 600 milyar dolar olarak tahmin edilen harcamalara rağmen. ABD
bir taraftan SSCB’yi dağıtarak, mal satabilecekleri yeni bölgeler oluşması için
uğraştı. Yıldızlar savaşı projesini geliştirdiler. Böylece Rusların son
dirençlerini de kırdılar. Ama kendileri de sıkıntıya düştüler. 86–87 yılları
arasında 1 dolar 250 yen iken, 125 yen oldu. 18 Ekim 1987 kara Pazartesi
dedikleri günde dolar %25 değer kaybetti.
ABD ekonomisi durgunluğa
girdi. Çünkü sıkıntı sadece içerde değildi. Bilhassa Latin Amerika ülkeleri ABD
bankalarından aldıkları borçları ödeyemiyorlardı. Yeni borç vermeseler bölge
ekonomileri çökebilirdi. Borç verseler kendi bankaları zor duruma düşecekti.
Yani değneğin iki ucu da sıkıntılıydı.
İmdada önce 1989 da Berlin
Duvarının yıkılışı yetişti. Sermaye hareketleri birdenbire 5-6 katına çıktı.
ABD için diğer bir şans Saddam’ın 2 Ağustos 1990 da Kuveyt’i işgali oldu.
Kuveyt’e müdahalesinde Arap Devletlerini, Japonya, Fransa ve İngiltere’yi
yanına alan ABD, böylece SSCB’ye son darbeyi vurdu. Sovyetlerin dağılmasıyla
serbest kalan Orta Asya bölgesini, kimseyle paylaşmayacağı hayati bir alan
olarak değerlendirdi.
Kuveyt‘e müdahale
masraflarını Arap Devletleri ve Japonya’dan aldı. Petrol bağımlısı Japon
ekonomisi durgunluğa girdi. Halen çıkamadı. Çünkü Japonya’da 1980’li yıllarda
ciddi spekülatif (hayati değer yaratma) dalgalar olmuştu. Gayrimenkul fiyatları
her yıl neredeyse ikiye katlanmıştı. Böylece insanlar emeği ile kazandıklarının
8–10 katını hayali değer yaratan işlemlerden kazanmaya başladı. Dolayısıyla
üretimden uzaklaştı. Japonya, dünyanın en net borçlu ülkesi durumundadır.
Borçlarının GSMH’ye oranı
%180’e ulaştı. 1995 yılında mevduata sınırsız devlet güvencesi vermek zorunda
kaldı. Dolayısıyla her an diken üstündeler. 1990’lı yıllarda yeni ülkelerin
katılımıyla Dünya Ticaret Hacmi hızla arttı. %4,3’lere tırmandı. 1998 uzak Doğu
ve sonrasında Rusya’da yaşanan sarsıntı sırasında ticaret hacmi geriledi.
11 Eylül 2001’deki İkiz
Kuleler olayında, ABD yöntem değiştirdi. Doları düşürdü. Enerji kaynaklarına el
koydu. Bu el koyma sonucunda petrol fiyatları hızla arttı. Ortaya çıkan
fazlalıklar dünyanın diğer bölgelerine sıcak para ve kredi olarak girdi. Krediler
bilhassa gayrimenkul ve otomobil için harcandı. Dünya tüketimi hormonlu bir
şekilde arttı. Sonunda balon patladı.
Berlin Duvarının
yıkılışından sonraki büyümeler hem gelişmiş ülkelerin kendi içyapılarındaki
gelir dağılımını bozdu. Hem de gelişmiş ülkelerle gelişmemişlerin arsındaki
farkı arttırdı.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ),
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşların amacı güya
güvenli ve adil rekabet şartlarını oluşturarak gelişmekte olan ülkeleri
destekleyip istihdamı arttırmaktı. Çünkü dünya zenginleşmedikçe, gelişmiş
ülkelerin kendi başlarına zenginleşmeleri mümkün olamazdı. Ama böyle olmadı. Bu
kuruluşlar çalıştıkça gelişmiş ülkeler daha çok kazandı. Gelişmiş ülkeler dünya
nüfusunun %14 – 15‘ini oluşturuyorlar. Ama sadece son 10 yılda dünya milli
gelirinden aldıkları pay %79’dan %85’lere tırmandı. Adaletsizlik gittikçe
büyüyor. ABD durumu kurtarabilmek için kapitalist anlayışı terk etmeye başladı.
Yeni arayışların içerisinde, batan bankaları ve şirketleri devlet desteği ile
kurtarmaya çalışıyor. Ama ekonomi tabanlı tedbirlerle durumu kurtarmaları çok
zor görünüyor.
Çünkü küreselleşme,
ekonomiyi matematiksel kalıptan çıkardı. Artık dünya ölçeğinde ekonomik kuram
geliştirilemez. Bunu başarabilmek için aşağıdaki dört farklı yapıya tek bir
“ilke” geliştirmek zorundalar.
1. Fertlerin ve firmaların
mikro (öz) ekonomik anlayışları (Yani paranın devir hızı, kâr hırsı ya da
girişimcilik yapıları, duygusal yapıları vb.)
2. Milli devletlerin
uyguladıkları makro (genel ) ekonomi uygulamaları (Yani para, kredi ve faiz
oranları)
3. Uluslararası işletmelerin
milli olmayan farklı amaçları (gerek sanal ekonomide, gerekse üretimde süper güç
ve tekeller haline geldiler.)
4. Dünya ekonomisi (Yani
teknolojik gelişmelerin oluşturduğu küreselleşmenin, insanlar üzerindeki henüz belirlenemeyen
etkisi.)
Bütün bu birbirinden farklı
yapıları tek bir ilke ile açıklayıp kuramsal hale getirmenin zorluğu ortada. Bu
durumda ABD’nin önünde iki seçenek kalıyor.
Birincisi; Balkanlar,
Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’da etkili olmasını sürdürecek politikalar
izlemek. Bu bölgelerde geniş çaplı çatışmaların çıkmasını teşvik etmektir.
Amaç, buralarda çıkacak bir savaşta kendisi doğrudan olmayacağından,
müttefiklerine silah vb. satarak durumu kurtarmaktır. Çünkü halen ABD’de mühendislerin
üçte biri savunma sanayinde çalışmaktadır.
ABD bu hedefi
gerçekleştirebilmek için zaten adımlarını atmıştır. NATO’nun sınırlarını
genişleterek yeni ülkelerin eklenmesini sağlamıştır. Türkiye bahsedilen bu
bölgelerde etkinliği en çok olan ülke olduğundan, ABD ekonomisi ve menfaatleri
açısından ‘’kilit taşı ülke’’ dir (Onların kendi deyimiyle Key Stone State).
Dolayısıyla Türkiye’yi de bölgedeki Rusya ve İran’ın da katılacağı savaşın veya
kargaşanın içine çekmeye çalışacaktır.
İkinci seçeneği biraz daha
uzun vadelidir. Günümüzde dünya nüfusunun %40’ı küresel ekonominin
içerisindedir. ABD, bu oranı artırmaya çalışmalıdır. Bunu ancak, Çin ve
Hindistan’ı küresel ekonomi içine çekerek başarabilir. Fakat Çin ve Hindistan’ın
tek parça kalması halinde bu amacına ulaşmaları ihtimali zayıftır. Ayrıca,
siyaseten de tehlikeli olur. Bu durumda yapılacak olan, bu ülkelerin gelişmiş
bölgelerini gelişmemiş yörelerinden ayırtarak ayrı devlet olmalarını
sağlamaktır.
Ancak, ne yaparlarsa
yapsınlar mutlaka tıkanacaklardır. Dünya ekonomisinin düzelmesi için Türklerin
sahip oldukları anlayışlara ihtiyaç vardır. Batının ticareti tamamen “kâr”
hırsıyla birleştiren anlayışı dünyayı çıkmazlara götürür.
Türklerin ticarette önce
“itibar” diyen, çevresindekilere hizmet eden ve başkalarına hoşgörü ile
yaklaşan anlayışları hâkim olmadan, dünyanın huzur yüzü görmesi çok zordur.
You can get in touch 24/7 via live chat or email, with the latter being a bit slower to reply. Instant play remains to be an possibility however it's limited to a portion of the catalog. Still, the platform ran smoothly on any gadget we tested it on. SuperSlots mobile on line casino is available only as a responsive 카지노 website. It seems and feels great on all units but lacks devoted apps for iOS or Android. Withdrawals are processed relatively quick, aside from wire transfers and checks by courier, which takes 3-5 days each.
YanıtlaSil